Ana SayfaSAHNE SANATLARIAvrupa sanatına “T vitamini” mi? Kültürün yönünü değiştiren diyalog

Avrupa sanatına “T vitamini” mi? Kültürün yönünü değiştiren diyalog

Türkiye ile Almanya arasındaki “kültürel hat” yeni boyutlar mı kazanıyor? Bu alanda yeni diyebileceğimiz Türkiye kökenli “T vitamini” girdisindeki artışa bakarsak, yeni sürprizlerin elinin kulağında olduğunu söyleyebiliriz. “Pera Stage” böyle bir girişim.

Münih merkezli Pera Stage, kendisini “diğer sanatın sahnesi” olarak tanımlayan vizyonuyla, yalnızca etkinlik organizasyonu olmakla kalmıyor, Türkiye ile Avrupa arasında giderek gelişen yeni kültürel hat, çağdaş bir köprü niteliği de taşıyor. Adını Yunancada “diğer taraf” anlamına gelen Pera’dan alan oluşumun kökleri İstanbul’un tarih boyunca farklı kültürlerin buluşma alanı olan Galata-Pera hattında bulunuyor. Bugün ise o kadim ruhu Avrupa’nın kent meydanlarına taşıyarak, kültürler arası karşılaşmaları yeniden kuruyor.

Pera Stage’in arkasında, uzun yıllardır kültürel çoğulculuğu savunan iki isim var: Erkan Taşkıran ve Sanem Çetin. Münih’te gelenekselleşen Türk Film Günleri gibi uluslararası etkinliklerde aktif roller üstlenen ikili, burada edindikleri deneyimle yeni bir kavşak yaratmış durumda. Taşkıran ve Çetin’e göre Pera Stage Türkiye’den Avrupa’ya bir kültür transferinin yanı sıra göçün farklı dönemlerinin, dillerinin ve duygularının da sahnede buluştuğu yeni bir alan.

Bugün Avrupa’ya yönelen yeni göç dalgası, akademisyenlerden sanatçılara, genç profesyonellerden yaratıcı alanlarda çalışanlara uzanan, çokdilli, çokkimlikli bir kültürel akış oluşturuyor. Bu kesim, artık sadece nostaljiyle değil, evrensel kodlarla düşünen, çok kültürlü bir üretim pratiği talep ediyor. İşte Pera Stage, tam da bu ihtiyacın ortasında konumlanıyor. Bir yandan Türkiye’nin modern cumhuriyet değerlerini taşıyan çağdaş sanatını Avrupa ile buluşturuyor, diğer yandan Almanya’daki tiyatro ve kültür sahnesinin henüz tam olarak temsil edemediği “çoksesliliğe” yeni bir nefes veriyor.

Fakat bu vizyon yalnızca Türkiye ile sınırlı değil. Yunan etkinliklerinin kürasyonunu üstlenen Nikolaos Pavlidis, sahne sanatlarının güçlü Akdeniz damarını programın içine yerleştirirken, medya ve performans alanındaki üretim süreçlerini yöneten Beran Erdoğan da her sahnenin estetik ve teknik bütünlüğünü üst düzeye taşıyor.

Avrupa’nın kültürel atmosferinin politik ve ekonomik dalgalanmalarla sarsıldığı bir dönemde, Pera Stage adeta “direncin sanatı”nı kuruyor. Göç, aidiyet, temsil, sahne erişimi, kültürel çoğulculuk ve evrensel sanat dili gibi başlıklar, hem Taşkıran ve Çetin’in yanıtlarında hem de oluşumun sahnelediği işlerde derinlemesine yankılanıyor.

Erkan Taşkıran ve Sanem Çetin’le hem Pera Stage’in kuruluş hikâyesini hem de günümüz Avrupa’sında sanat üretmenin anlamını konuştuk.

– Pera Stage’in kuruluşu aslında Almanya’da köklü bir göç tarihine, hatta 65 yıllık bir kültürel akışın son dönemine denk geliyor. Türkiye’den gelen tiyatrolar, derneklerin organize ettiği etkinlikler, konserler, yıllardır bu göç hikayesinin ayrılmaz bir parçası oldu. Fakat Pera Stage, şimdi çok daha farklı bir çizgide duruyor. Sizce Pera Stage, çağdaş cumhuriyetin kültürel değerlerini merkeze alan yeni bir hat mı kuruyor Almanya ve Türkiye arasında? Bu misyon, Türkiye’den Avrupa’ya bir kültür ithalatı anlamına mı geliyor?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Aslında çoğumuz özel hayatlarımızda, Türkiye ile ilgili tüm özlemlerimizi, Türk filmleri izleyerek, Türk yemekleri pişirerek, birbirimizle arkadaşlıklar kurarak canlı tutmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz. Sürekli bir reprodüksiyon yaratarak bu duygunun içinde kalmaya çabalıyoruz. Bu eğilim tüm göçmen topluluklarında gözlemlenebilir. Bu sebeple kendi dilimizde, kendi duygumuzda, kendi meselelerimiz ile ilgili hikâyeler seyretmek bu arzumuzu besliyor. Özellikle son dönem çağdaş Türk tiyatrosunun katmanlı anlatılı tiyatro eserleri, bizi insan ruhunun ve toplumsal mesellerin derinliğine sürüklüyor. Buna karşın çağdaş Alman tiyatrosunun oldukça soyut anlatısı, bizlerde çoğunlukla aynı duygusal etkiyi yaratamıyor maalesef. Biz de Pera Stage olarak yeni dönem çağdaş Türk oyunlarına Avrupa’da bir alan açmak, kendi hikâyelerimizle seyirciyi buluşturmak istiyoruz.

– Türkiye’den son yıllarda yalnızca beyaz yakalılar değil, sanatçılar, akademisyenler, yazarlar, tiyatrocular, ressamlar, müzisyenler de yeni bir göç dalgasıyla Avrupa’ya geliyor. Bu yeni kuşak, Almanya’ya daha çok İngilizce konuşarak, evrensel bir dil üzerinden entegre oluyor. Sizce bu durum, Almanya’da Türkçe kökenli ama evrensel kodlarla düşünen, çok dilli bir “paralel kültür”ün doğuşuna mı işaret ediyor? PeraStage bu dönüşümü nasıl okuyor? Bambaşka bir eksenden mi ilerliyor bu kültürel akış?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Bizleri sürekli meşgul eden temel bir soru var: Almanya’ya göç eden insanlar, kendilerini gerçekten bu toplumun bir parçası olarak hissediyorlar mı? Yoksa hâlâ geçicilik duygusu ile mi burada yaşıyorlar, bir gün anavatanlarına dönmeyi mi umut ediyorlar? Belki de artık burada, bu yeni topraklarda kendi evlerini, kendi hikâyelerini buldular.

Peki, ya son yıllarda Almanya’ya gelen genç, iyi eğitimli profesyoneller? Onlar bu toplumsal dokuda kendilerine nasıl bir yer açıyorlar? Hangi kültürel ihtiyaçlarla yola çıkıyor, hangi dillerde nefes alıyorlar? Ve en önemlisi, sahneye, tiyatroya, sanata ne ölçüde yaklaşabiliyorlar? Dil engellerini, görünmez duvarları, mesafeleri aşabiliyorlar mı?

Bu soruların tek bir cevabı yok elbette. Zira göçün nedenleri, yönleri, dönemleri ve hikâyeleri kadar çoktur yanıtları. Ama bildiğimiz bir şey var: Göç, Almanya toplumunu geçmişte dönüştürdü, bugün de dönüştürmeye devam ediyor. Almanya artık bir göç ülkesidir ve şehirleri, çok sesliliğin, çok kimlikliliğin aynasıdır.

Yine de şu soruyla yüzleşmek gerekiyor: Göçmenler, kendilerini bu yeni yurdun bir parçası olarak nasıl hissediyorlar? Kamusal alanlarda, kültürel sahnelerde kendilerine ne kadar yer bulabiliyorlar?
Tiyatro salonlarının kapıları gerçekten herkese açık mı?

– Almanya’daki kültürel iklimin, Türkiye’nin çağdaş ve laik sanat anlayışına ne kadar açık olduğunu düşünüyorsunuz? Almanya’nın genel sanat dünyası, politik ve kültürel olarak oldukça kurumsallaşmış bir yapıya sahip. Bu ortam, Türkiye’nin modern cumhuriyet değerlerini taşıyan bir sanat üretimini nasıl karşılıyor (veya karşılayacak) sizce? Almanya, Pera Stage gibi iki kültürü birleştiren bir oluşumu gerçekten kucaklamaya hazır mı? İzlenimleriniz neler?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN – Aslında Almanya’daki birçok kurum yeni şehir toplumunun ruhunu yansıtmaya çalışıyor. Ancak kentlerin kültürel çeşitliliği, hâlâ tiyatroların programlarında ve izleyici koltuklarında yeterince yankı bulmuyor. Ne sahnelenen oyunlar ne de o oyunları izleyen yüzler, toplumun gerçek mozaiğini yansıtıyor. İşte tam bu noktada, Pera Stage olarak yola çıkıyoruz.

Amacımız, Türkiye ve Yunanistan’dan sahneleri Almanya’ya taşımak ve böylece Türk ve Yunan misafir tiyatro gösterilerini büyük göçmen topluluklar ile buluşturmak. Bunun için şehir tiyatrolarının duvarlarını aralamak, sahneleri çoğulculuğa açmak, erişimi kolaylaştırmak gerekiyor. Ve belki de en önemlisi, bu topraklarda yaşayan insanların aidiyet duygusunu güçlendirmek. Bu gösterileri Almanya genelinde bir turne olarak planlıyoruz; aynı duyguyu, aynı enerjiyi, aynı teması birden fazla şehirde yaşatmak istiyoruz.

– Pera Stage’in sadece Türkiye’den gelen sanatçılara değil, Alman sanatçılara da bir diyalog alanı açtığını görüyoruz. Almanya’daki kültürel kurumlarla, tiyatrolarla ya da bağımsız sahnelerle ilişkileriniz nasıl ilerliyor? Ortak üretimler, iki ülkenin sanatçılarını aynı sahnede buluşturacak projeler gündemde mi?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Pera Stage olarak henüz tiyatro oyunu prodüksiyonu yapmıyoruz. Bu nedenle Alman sanatçılarla veya kültürel kurumlarla ortak üretimimiz mevcut değil. Şu anki hedefimiz, şehir tiyatroları ve bağımsız sahneler ile kooperasyon veya salonlarını kiralama yöntemiyle bir işbirliği geliştirmek ve genişletmek.

– Avrupa artık savaşın gölgesinde yaşıyor. Ukrayna’daki savaşın yarattığı ekonomik dalgalar, kültür ve eğitimi de vurmuş durumda. Birçok ülke, bütçelerini savunmaya kaydırıyor. Böyle bir dönemde kültür üretmek, sanatın sesiyle var olmak nasıl bir anlam taşıyor sizin için? Savaşın ve ekonomik baskının arttığı bir Avrupa’da Pera Stage’in direnci nereden besleniyor?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Dünyanın politik ve ekonomik sarsıntıları, elbette hem sanat üretimini hem de erişimini etkileyecektir. Biz de genel konjonktür izin verdiği kadarıyla misyon ve hedeflerimizi sürdürmeye çalışacağız. Ancak sanatın bizce iki yönü var. Bir taraftan bizi gerçek sorunlarla yüzleştiriyor, sorgulatıyor, diğer taraftan bize başka bir dünyanın var olabileceğini gösteriyor, umut veriyor. İşte bu yönü ile olumsuz gelişmeleri çekilir kılıyor. Bizce direnç, umudu besleyen ve güçlendiren sanatın kendisinden besleniyor.

-Almanya’daki Türk seyirci profiline gelince… Uzun yıllar boyunca Türkiye’den gelen kültürel ürünlerin çoğu, daha popüler, “fast food” diyebileceğimiz tarzda etkinliklerdi. Pera Stage ise çok daha rafine, entelektüel bir hat kurmak istiyor galiba. Sizce Türkçe bilen (veya Alman) seyirci bu yeni dile, bu yeni estetik düzeye hazır mı? Pera Stage kendine nasıl bir izleyici kitlesi hedefliyor? Modern cumhuriyetin ilerici değerlerine bağlı, düşünen bir seyirci mi, yoksa kültürle yeniden bağ kurmak isteyen kaybolma tehlikesi altında bir diaspora mı?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN – Bize göre sanat herkes için ulaşabilir ve erişebilir olmalıdır. Çünkü her tiyatro oyunu, her hikâye ister istemez izleyende bir değişime yol açıyor. Bir oyunu izledikten sonra kendimize dair, fikirlerimize ve inandıklarımıza dair birçok soru sormuş oluyoruz.

– Almanya’daki siyasal atmosfer hızla değişiyor. Aşırı sağcı AfD’nin yükselişi, demokratik dengeleri sarsarken kültürel alanı da etkiliyor. Öte yandan mevcut hükümetin istikrarsızlığı, SPD ve CDU arasındaki “büyük koalisyonun” geleceğini belirsizleştiriyor. Böyle bir politik ortamda, kültür üretmek ve sanatla direnmek sizce ne anlama geliyor? PeraStage bu çalkantılı dönemde nasıl bir duruş sergiliyor?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Biz bilinçli olarak herhangi bir kamu kaynağı veya fon kullanmıyoruz. Dolayısıyla bağımsız ve özgürce seçkimizi oluşturuyor ve seyirciler ile buluşturuyoruz. Aslında bir tutum alması gerekenler, bize, oyunu sahneleyeceğimiz alanı açan şehir ve özel tiyatroların kendisi. Bu da önemli politik bir karar. Nitekim bir alan talep edilmedikçe, o alan hep kapalı kalır, içine giremezsiniz. Biz de Pera Stage olarak, bu alanları talep ederek, bu toplumun eşit bireyleri olduğumuzu gösteriyoruz. Ama en önemlisi, seyircinin bu oyunları izleme ve bu alanı kullanma kararı. Bir bakıma, hepimiz ortak bir duruş sergilemeliyiz.

– Son olarak, Almanya’da Frankfurt’taki Internationales Theater, Essen’deki Katakomben-Theater gibi yerleşik üretim merkezleri de var. Pera Stage bu ağın neresinde duruyor? Birleşme, ortak üretim veya dayanışma fikrine nasıl bakıyorsunuz? Avrupa’daki kültürel üretim, ancak bir araya gelerek mi güçlenir sizce?

SANEM ÇETİN / ERKAN TAŞKIRAN: Tiyatro alanında faaliyet gösteren tüm kuruluş ve yapıların çalışmalarını çok değerli buluyoruz ve destekliyoruz. Ancak biz bu oluşumlar gibi bir oyunun prodüksiyonunu yürütmüyoruz. Bir Ensemble değiliz. Bu nedenle bizim temasımız daha ziyade organizatörler düzeyinde. Bu konuda farklı işbirliği çalışmalarımız mevcut. Kooperasyonları önemsiyor ve mümkün olduğu kadar genişletmeyi hedefliyoruz. Örnek olarak, Hollanda’da, bizimle aynı anlayışta olan ve faaliyet gösteren bir oluşum ile yakın işbirliğimizi sayabiliriz.

IŞIN ERTÜRK – MÜNİH

 

SOSYAL MEDYA

DUYURULAR