Bundan 106 yıl önce doğmuş ve görece kısa kuruluş ömrüne rağmen etkisi bugün hâlâ süren, çoktan efsaneye dönüşmüş bir girişimdir Bauhaus. Bir cumhuriyet damgası taşır. Bu değerli hazine, Almanya’da geçen yıldan bu yıla çeşitli etkinliklere, uzmanları aşan geniş tartışmaların odağındaydı.
İlginç bir tarihtir ve gerek aydınlar gerekse emekten yana siyasal güçler için, evrensel bir nitelik taşır. Sonuçta, “anlatılan, bizim hikâyemizdir”.
1919 yılının ilkbaharında Walter Gropius, Bauhaus okulunu kurmak üzere görevlendirildi. 16 Nisan 1933’te de yüzlerce polis, geçici olarak eski bir ayakkabı fabrikasında öğretim gören 32 öğrenciyi gözaltına alarak tüm dershanelere kilit vurdu.
Bauhaus ilk Alman cumhuriyeti ile başladı, onunla birlikte de yaşamı sona erdi. 14 yıllık ömründe iki kez yerini değiştirmek zorunda kaldı. İşin ilginç yanı böylesi ilerici bir okulun grandüklüğün yönetiminde ortalama büyüklükte bir şehirde, grandükün onayı ile kurulmuş olmasıydı. Bauhaus her iki defasında da cumhuriyetçi ve demokrat çoğunluğun desteği ile açıldı, tutucu çevrelerin desteğiyle seçimi kazanan naziler tarafından engellendi ve kapatıldı. O güne kadar benzeri bulunmayan böylesi bir eğitim kurumu, Naziler için “fazla yenilikçiydi”, böylelikle de “soysuz sanatın” temsilcileri ve “kültür Bolşevikliğinin kaynağı”ndan başka bir şey değildi.
YERLEŞİK SANATIN KIRILAN GÜCÜ
Geçen 100 yılı aşkın süre içinde Bauhaus’un getirdiği yeni ve modern sanat eğilimi öylesine bir özümleme gücü gösterdi ki, sonunda yüzyıllardır yerleşik sanat akımlarına özgü etkinliğin gücünü kırarak tüm dünyaya hâkim oldu. İnsanlar, gerçekten de bu akımı içselleştirdiler. Bauhaus ürünleri her yerde ilgi çekti ve alıcı buldu. Okul ve onunla birlikte gelen yeni anlayış üzerine değişik dillerde kitaplar, makaleler yazıldı. “Bauhaus” tüm dillere uluslararası bir kavram olarak yerleşti. Tercüme edilmeyip aynen kullanılır oldu. Varlığı çok kısa bir zaman dilimine sığmasına rağmen, günümüzde çağdaş, kendine özgü kültür tarihi ve efsanelerle dolu bir sanat akımı olarak, tarihe yerleşti. Etkisi günümüzde de devam etmektedir.
Diğer sanat okullarından farkı ve onlarda olmayan özelliklerini Oskar Schlemmer günlüğünde şöyle yazıyordu: “Okulun temel yapısı, yönetmenin kişiliğinde bulunmaktadır. Dogmatik olmayan, her türlü yeniliğe açık, dünyadaki gelişmeleri takip ederek büyük bir içtenlikle özümseyen… Ve tüm bunları sağlam temellere oturtan, topluma ulaştıran bir örnek yaratıcı. Gizli veya açık, durulmayan sorguculuğu, devinim yaratarak kişiyi günlük sorunlara düşünmeye zorlayarak ruhların kavgasını sağlamak…”
Walter Gropius tüm insanlara ve fikirlere açıktı. Bu açıklık aynı zamanda Bauhaus’un da ruhuydu. Bu ruh, şu eğilimleri içeriyordu: Hayatın akışı ile hareket edilmeli, zaman ve beraberinde gelen sorunlara yakın olunmalıdır. Herhangi bir kalıp ya da şablona bağlı kalınmamalıdır. Bir tasarımda sorun varsa, bu Bauhaus’un konusudur. Gropius yaklaşımı, gerektiğinde programı da üretimi de gözden geçirmeyi, yeni bir oluşuma geçmeyi, buna bağlı olarak da öğretim ve eğitimi yeni oluşum doğrultusunda yönlendirmeyi öneriyordu.
İNSANA VE TOPLUMA HİZMET
Özü aynı kalarak öğreti devamlı yeniden şekillendirildi. Yaratıcı özgürlük havası hep hâkim oldu. Ve bu hava tüm usta ve öğrencilere yansıtıldı. Yaşanan an ile içten temas, toplum ve insana hizmeti amaç edinen, tek kelime ile özetlemek gerekirse, oluşan “insan sevgisi”, Bauhaus’un yaşam dürtüsüydü.
Heykeltıraş Gerhard Marck dışında, Gropius’un Bauhaus’a davet ettiği sanatçılar ressamdı. Resim sanatının başlayan yeni yüzyılda öncü bir rol oynayacağını, gelecekte mimarlıkta tasarım önceliklerini içeren, tasarıma etken estetik anlayışı yerleştireceğini öngörüyordu. Ve bu estetik anlayış tüm insanlığı kapsayıcı, kültürel birliği sağlayıcı bir etken olacaktı.
Çağrılması düşünülen sanatçılar üzerine ustaların katıldığı “Meisterrat” toplantılarında tartışılırdı. Ama son karar yetkisi Gropius’taydı. Böyle olmasaydı, her müzenin seve seve eserlerini sergileyeceği tanınmış sanatçılar, örneğin Emil Nolde, Marc Chagall, Oskar Kokoschka davet edilirdi. Ama Gropius, onların yerine soyut ve kübizm akımı sanatçılarını tercih etti. Konstruktivizmi oluşacak yeni mimarlığın öncüsü olarak görüyordu. Örneğin, “Blauer Reiter” devrini geride bırakıp tektonik yapısal uygulamalarıyla soyut sanata yönelen Kandinsky’i çağırma nedeni buydu. Kandinsky günümüzdeki kadar tanınmış değildi Bauhausa geldiğinde. Sanat tarihinde alacağı önemli rol henüz bilinmiyordu. Galeriler eserlerine gereken ilgiyi göstermiyorlardı. Yıllar sonra Berlin Ulusal Galerisinde sergisini açabildi.
Tüm bunlar Paul Klee için de geçerliydi. Klee’nin çalışmaları çok küçük bir sanatseverler grubu tarafından tanınıyordu. Günümüz de ise tüm dünyanın kabul ettiği bir sanatçıdır. Lyonel Feininger’in de, ekspresyonistler kadar olmasa bile, koleksiyoncularda eserleri yer alıyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra Bauhaus ressamları hakları olan tanınmışlığa ulaştılar. Bunların eserleri günümüzde tüm dünya müzelerinde sergileniyor. Itten, Muche, Moholy-Nagy de sanat tarihinde yerlerini aldılar ve hak ettikleri ölümsüzlüğe ulaştılar.
Aslına bakılırsa, Bauhaus, belirli bir program çerçevesinde bir araya gelen bir grup değildi, belli bir sistem yoktu ve içinde çeşitli akımları barındıran bir hareketti. Her Bauhaus ustasının, sanatçısının, öğrencisinin bağımsız bir kişiliği vardı.
ENTERNASYONAL BAKIŞ
Ustalar Konseyi (“Meisterrat”) uluslararası bir niteliğe sahipti ve belirli bir oranda öğrenci temsilcileri ile Gropius’un Bauhaus’a kazandırdığı özellikleri benimseyen yabancılardan oluşuyordu. Sıradan sanat akademilerinde klasik eğitim veren öğretmenler ve sanatçılar, öğrencilerine kişisel birikimlerini, eğilimlerini, sanat anlayışlarını aktarıyorlardı. Bauhaus’daki eğitim ve öğretimde, biçim ve rengin tarafsız ve ana kanunlarının geçerliliği esas alınmıştı. Akademik sanatın sahip olduğu serbestlik, “sanat sanat içindir” ruhu, ancak tasarımın oluşturulmasında geçerli idi. Resim sanatı duvar şekillendirilmesinde, mekân tasarımında yani iç mimaride, mimarinin tamamlayıcı bir öğesi olarak geçerliydi. Serbest, akademik resim sanatı buna rağmen öğrenciler arasında yaygındı. Kandinsky, Klee ve Feininger birikimleriyle eğitimi sürdürürken, eserlerinin sergilenmesi için destek ve yardımlarını esirgemiyorlardı.
Biçim öğretisi geometrik (üçgen-sarı/daire-mavi/kare-kırmızı) şekillerden temellendiği için, resim sanatında da önem kazanmış, etkisi artmıştı. Kandinsky ve Klee şiirsel romantik ve ironik yorumlar getirdiler. Kandinsky’nin “nokta ve çizgiden leke (form)”, Klee’nin “resimsel düşünme” öğretileri, hem eğitimde yer aldı hem de zaman içinde sanat tarihinin en önemli belgeleri oldu.
Modelden resim vazgeçilmez bir ders oldu ve eğitimdeki yerini korudu. Dessau’da Oskar Schlemmer sahne sanatları ve modelden resim bölümünü üstlendi. İnsanın bir bütün olarak kavranması teorisini, ruh ve gövdeden oluşan birlik-bütünlük öğretisini genişleterek derinleştirdi.
Bauhaus’un temelini oluşturan “Vorkurs” temel sanat eğitimi Adolf Hölzel’in yönetimine verildi. Temel sanat eğitimi, öğrencileri o güne kadar sahip oldukları tutucu anlayıştan kurtarma, içlerindeki yaratıcı ruhu uyandırma, ana eğitime ruhsal olarak hazırlama amacını taşıyordu.
1923’de Itten, Bauhaus’dan ayrılmak zorunda kalınca görev Moholy-Nagy ve Albers’e verildi. Josef Albers 1925’te materyal tanımı ile Dessau’da devam ettirdiği eğitimini Berlin’de kurum Naziler tarafından kapanana kadar devam ettirdi.
Walter Gropius, Bauhaus okulu ile birbirinden ayrı bölümler ve sabit, değişmeyen bir program gerçekleştirmeyi amaçlamıyordu. Bauhahus, atölyelerin üretkenliği ile kendini devamlı yenileyen canlı bir organizma olmalıydı. Atölyeler, öğrencilerin bir çırak gibi “zanaatı” öğrenmesini sağlıyor, bunun yanı sıra “sanatı” da öğretiyordu. Endüstrinin seri imalatta kullanacağı model ve kalıpların eskizlerini, tasarımlarını yapıyorlardı. Tek bir ürünü yapan el işçisi zanaatkâr değil endüstri dizaynerleriydiler artık. Üretim tamamen öğrenciler, çıraklar ve genç ustaların elindeydi.
Başlangıçta sanatçı (Formmeister) yönetiminde olan atölyeler, gelişmeler üzerine zanaatkârlara (Handwerkmeister) bırakıldı. Kandinsky ve Klee, bölüm yönetimlerinden çekildiler. Moholy-Nagy metal atölyesini, resim ve mimarlık bölümünü yöneten Muche dokuma atölyesini, Schlemmer sahne malzemeleri üreten atölyede kaldılar. Bu dönemden örnekler arasında, Bauhaus klasikleri olarak tarihe geçen Wagenfeld lambası, Marcel Breuer’in çelik boru yapımı mobilyaları sayılabilir.
GENİŞLEYEN KATILIM VE UFUK
Walter Gropius daima öğrencilerden yana koydu, fikirlerine destek oldu. Piyasadan iş almalarına yardımcı oldu. Onların sadece fikirlerini dinlemekle kalmadı, bu fikirleri geliştirerek herkesin katılımını da sağladı. Bilimsel toplantılar düzenleyerek öğrencilerin ufuklarının gelişmesine aracı oldu.
Günümüzün tartışmalı konusu olan öğrencilerin yönetimde söz sahibi olması, Bauhaus’un ruhuydu ve uygulanıyordu. Kurulduğu günden itibaren Ustalar Konseyi’nde iki öğrenci temsilcisi bulunurdu. Temel sorun konusunda tüm tarafların katıldığı heyecanlı, ateşli tartışmalar oluyordu bu toplantılarda. Önemsenmeyen hiçbir konu yoktu. İster von Deosburg’un mimarlık kavramı, ister Le Courbusier’in sosyal yapıları, ya da modern yapılarda inşa ve yerleşim problemleri… Hepsi gündemde ve günceldi. Masadaydı, tartışılıyordu.
Gropius, öğrencilerin bu konulardaki düşüncelerini de tartışmalara katarak, tüm detayları ele almalarını, aktif rol alarak çözüme ortak olmalarını amaçlıyordu. Çalışmalar üstlenilen ödevi en iyi bir şekilde çözümlemek için canla başla sürdürülürdü. Yarıyıl sonunda mutlaka küçük “devrimler” yaşanırdı. Öğretmen ve ustalar için durum kolay değildi. Bunlar hep “son soru”nun cevabını vermek, bulundukları pozisyonu hak ettiklerini ispatlamak zorundaydılar.
Kurulduğu günden itibaren sürekli var olma savaşı veren Bauhaus’un tüm yükü Walter Gropius’taydı. Thüringen parlamentosu Weimar’daki anlaşmasını iptal edince, Dessau’ya taşınma kararı aldığında tüm usta, öğretmen ve öğrenciler onun yanında oldular ve beraberce Dessau’ya gittiler. Bu, Bauhaus’un bir mücadele birliğine dönüştüğünün de ispatı oldu.
Gerçi göç etmek zorunda kalanlar için hiç kolay olmadı. Ama bu sayede de “Bauhaus düşüncesi” tüm dünyaya yayılma olanağı buldu…
BAUHAUS’UN ÇOK KISA TARİHİ
1919
Güzel Sanatlar Akademisi ve Tatbiki Sanatlar Okulu’nun birleşmesinden meydana gelen Staatliches Bauhaus, Walter Gropius yönetiminde Lyonel Feininger, Johannes Itten ve Paul Klee öğretim kadrosu ile Weimar’da kuruldu.
1921
Oskar Schlemmer ve Wassily Kandinsky de öğretim kadrosuna katıldı.
1923
László Moholy-Nagy, Johannes Itten’den Temel Sanat Eğitimi (Vorkurs) bölümünün yönetimini aldı.
Oskar Schlemmer “Triadisches Ballett” (Mekanik Bale/Üçlü Bale) adlı eserini Bauhaus Haftası’nda sahneledi.
1924
Thüringen eyalet parlamentosunda sağ-tutucu parti çoğunluğu ele geçirince, Bauhaus’a ayrılan bütçeyi yarı yarıya azalttı.
1925
“Meisterrat” (Ustalar Konseyi) Dessau kentine taşınmayı kararlaştırdı.
1926
Dessau’da planını Walter Gropius’un çizdiği binada öğretim başladı.
1928
İsviçreli mimar Hannes Mayer yönetimi üstlendi.
1930
Hannes Mayer’in uzaklaștırılmasından sonra okula Ludwig Mies van de Rohe yönetici oldu.
1932
Dessau şehir meclisi Bauhaus’u kapatma kararı aldı. Ludwig Mies van de Rohe Berlin-Stelitz’de Bauhaus’u özel okul statüsünde bir yarıyıl daha yönetti.
1933
İktidara gelen Nazilerin baskısı ile Bauhaus tamamen kapatıldı. İsrail’e göç etmek zorunda kalan Yahudi kökenli Bauhaus mimarları Tel Aviv’de “Beyaz Şehri” kurdular. Kuzey Karolina’da Black Mountain College’nun temeli atıldı. Lyonel Feininger, Anni ve Josef Albers doçent olarak öğretim kadrosunda yer aldı.
1937
László Moholy-Nagy, Şikago’da “New Bauhaus”u kurdu.
BAUHAUS: BİR OTOPSİ DENEMESİ
“Die November Gruppe”
3 Aralık 1918’de 120 sanatçının katılımı ile kurulan sanatçılar birliği. İsmini 1918 Kasım Devrimi’nden aldı. 1933’te Hitler’in iktidara gelmesi ile çalıșmalarına son vermek zorunda kaldı. 1935 yılında da dernekler masasında kayıtlarının silinmesiyle tarihe karıştılar.
“Gesamtkunstwerk”
Bütüncül sanat eseri. İçinde müzik, edebiyat, dans, pantomim, resim ve mimarlık gibi sanatları barındıran kavram. Sanatlar birbirlerini ihtiyaç duydukları için tamamlarlar. Hiçbir şekilde -Gotik ve Barok’ta olduğu gibi- tanrısal yaradılış iddiasında bulunmaz, kendi varoluşunu ve geçerliliğini savunur.
“Das Märzgefallenen”
Mart Şehitleri: 15 Mart 1920’de Kapp Darbesi sırasında Weimar kentinde 9 grevci işçinin darbeciler tarafından vurulmasını simgeler. Walter Gropius tarafından tasarlanan anıt, kent merkezindeki tarihi mezarlıkta bulunmaktadır. 1920’de demokratik Weimar Cumhuriyeti’ne karşı yapılan radikal-sağcı darbe kurbanları anısına dikilmiştir. Gropius’un kendi deyimi ile “anıt mezardan yükselen yıldırım”ı simgeler. 1936’da Naziler tarafından yıkılır. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılır. Almanya’da ilk soyut anıtlarından sayılır ve Nazi dönemini hatırlatır.
“Arbeitsrat für Kunst”
Sanat Konseyi. 1918 yılında ressam, heykeltraş, sanat eleştirmen, sanat tarihçi ve yazarlarının bir araya gelerek Berlin’de kurdukları konsey. Varlığını 1921 yılına kadar sürdürdü. Aynı dönemde oluşturulan işçi ve asker konseylerine reaksiyon olarak (yada onlardan esinlenerek) sanat ve mimarlıkta güncel gelişim ve eğilimleri geniş halk yığınlarına ulaştırma amacını taşıyorlardı.
“Deutscher Werkbund”
Alman Sanatkârlar Birliği. 6 Ekim 1907 yılında ekonomik-kültürel amacıyla sanatçı, mimar, zanaatkâr ve ustaların, firma temsilcilerinin bir araya gelmesi ile kurulan federasyondur. Hermann Mathesius’un teşviki ile Heilbronn’lu politikacı Friedrich Neumann ve Henry van der Velde tarafından sanayinin ihtiyaçlarına karşılık vermek, sanat ile zanaatı tek çatı altında toplama amacıyla Münihte kurulur.
“Kunstgewerbeschule”
Tatbiki Sanatlar Okulu. Almanların “Kunstgewerbe”, Fransızların “Art Apliqué” dedikleri bu yeni deyim 1866-1870 yılları arasında kullanılmaya başlanmıştır. İçinde sanatı da barındıran, işle eğitimi yaşam içerisinde birlikte yürütmeye çalışan sanat ve meslek okulları.
ÖMER YAPRAKKIRAN – FRANKFURT