Avrupa’ya 1961’den sonra Almanya merkezli olarak kitlesel bir giriş yapan “Cumhuriyet Türkçesi”nin hakkının yeterince verilmediğini, artık yeni adımlar atılması gerektiğini düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Kültür alanında on yıllardır akademiden sanatın değişik alanlarına kadar birçok etkinlik örgütleyen ve bu yıl 25’inci yılını kutlayacak olan Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’ni de başından itibaren yöneten Hüseyin Sıtkı, eleştiri ve sorumluluk tanımlarını paylaştı. Hüseyin Sıtkı, “Yeni Kültür” atılımının gerekçe ve amaçlarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
– Almanya’daki kültür ve dil tartışmaları sizce hangi noktada? Bu ülkede yeni bir kültür anlayışına mı ihtiyaç var?
HÜSEYİN SITKI – Kültür ve buna bağlı olarak dil tartışmaları son yıllarda özellikle belirginleşen, tartışılan bir mesele. Almanca elbette bu ülkenin ortak dili, ancak Almanya çok dilli bir ülke. Türkçe de dahil birçok dilin konuşulduğu bu toplumda, kültürel üretim de buna paralel olarak bir çeşitlilik yaratıyor. Ancak bu çeşitlilik maalesef resmi kültür politikalarına ve ana akım medyaya yeterince yansımıyor, bir kültürel temsiliyet eksikliği var. Özellikle göçmen kökenli topluluklar kendilerini yeterince ifade etme imkânı bulamıyorlar. İmkânlar gerçekten çok sınırlı.
Bu nedenle yeni bir kültür anlayışına, yani çok dilliliği ve çok kültürlülüğü merkezine alan, toplumda farklı kesimleri temsil eden bir yaklaşıma ihtiyaç var. Dijital bir başlangıç olarak “Yeni Kültür” yayınımız tam da bu ihtiyaca cevap vermeyi hedefliyor
ALMANYA’NIN KÜLTÜREL MİRASINDA VARIZ
– Almanya’daki kültür politikalarını belirleyen siyaset sınıfı ve toplum tarafından böyle bir ihtiyaç nasıl görülüyor olabilir? Daha farklı bir ifadeyle, acaba Almanya’daki kültür çevreleri böyle çoğunluk toplumunun kültüründen oldukça farklı bir kültürel kesimin ya da kesimlerin yeterince farkında mı? Yoksa basit bir tepkiyle mi yetiniyor?
HÜSEYİN SITKI – Almanya’da kültür politikalarını belirleyenler göçmenlerin kültürel üretimlerine genellikle proje bazında veya geçici fonlarla destek veriyorlar. Fakat bunun ötesinde göçmen kültürünü ve dillerini Almanya’nın kültürel mirasının bir parçası olarak gören sürdürülebilir bir politika maalesef eksik.
Kültür çevreleri tabii ki bu çeşitliliğin farkında, ancak yüzeysel bir şekilde ele alıyorlar. Doğrusu bu çeşitliliğin fazla ciddiye alınmadığını gözlüyoruz. Yani daha çok egzotizmle yaklaşıyorlar ya da festival veya başka etkinlikler düzeyinde kabul gösteriyorlar. Halbuki bu toplulukların sanatın değişik alanlarında, edebiyatta, sinemada vs. ürettikleri çok daha geniş bir çerçevede alınmalı ve ciddi bir şekilde analiz edilmeli.
KÜLTÜREL ÜRETİMİMİZ GÖRÜNÜR KILINMALI
– Almanya’nın ikinci büyük anadili Türkçe, birçok kaynağa göre. Bu, “Almanya’da yaygın Türkçe bir kültür de var” demek. Böyle bir kültür çevresinin sizce nasıl bir anlamı var Almanya gibi bir tarihsel coğrafyada ve bugünümüzde?
HÜSEYİN SITKI – Türkçe Almanya’da ikinci büyük anadil, bu da çok önemli bir kültürel birikimin olduğunu ve oluştuğunu gösteriyor. Sinema, tiyatro, edebiyat, müzik gibi alanlarda hem Türkiye’den gelen hem de Almanya’da yetişen sanatçılar, yazarlar ve düşünürler var. Ama hâlâ bu üretilenler marjinal alanlarda kalıyor ve geniş kitlelere ulaşmıyor.
Almanya bir göçmenler ülkesi ve Türkçe de kültürel üretimde bu zenginliğin önemli bir parçası. Biz “Yeni Kültür” ile bu üretimleri daha görünür kılmak, onlara yeni ve etkili bir platform sağlamak istiyoruz.
– Türkçe deyince, Cumhuriyet Türkçemizden, yani ilerici bir kültürel zenginleşmeden söz etmiş oluyoruz. Cumhuriyet Türkçesi başlı başına ilerici bir hamle çünkü. Bu hamle Almanya’da yeterince işlenebiliyor mu?
HÜSEYİN SITKI – Tabii ki Cumhuriyet Türkçesi sadece bir dil değil, aynı zamanda bir düşünce biçimi ve bir kültürel reform projesidir. Çağdaşlığı, laikliği ve demokratik değerleri içinde barındıran bir perspektif sunuyor. Ancak şimdiye dek Almanya’da bu bakış açısının yeterince işlendiğini söylemek zor. Genelde nostaljik bir Türkiye özlemi ve/veya muhafazakâr bir dil ve kültür anlayışı hâkim. İşte biz “Yeni Kültür” ile modern, ilerici, eleştirel düşünen bir kültür anlayışını öne çıkarmak ve bu dili geleceğe taşımak istiyoruz.
– “Yeni Kültür” tarzı bir kültür yayıncılığı girişimine neden şimdi gerek duydunuz? Site yerleştikten sonra ve yerleşme sürecinde ne gibi planlarınız var?
HÜSEYİN SITKI – Tekrarlamış oluyorum ama bizim bu girişime gerek duymamızın temel nedeni, Almanya’daki Türkçe kültürel üretim ve tartışmaların yüzeysel kalması ya da birbirinden kopuk bireysel çabalarla sınırlı kalmasıdır. Böyle bir sorunumuz var.
“Yeni Kültür” bu kültürel üretimleri derinlemesine inceleyen, bir araya getiren ve geniş bir okuyucu kitlesine sunan bir platform olmayı hedefliyor. Öncelikle dijital bir dergi olarak başlayacağız ve kültürel analizler, eleştiriler ve röportajlarla zengin bir içerik üretmeye çalışacağız. Böyle bir hedefimiz var. Daha sonra da etkinlikler, paneller ve işbirlikleri ile bu kültür ağını büyütmeyi amaçlıyoruz. Şimdilik bunları düşünüyoruz. Ancak daha ileride bunları da aşan, Almanca ürünleri de içeren şeyler var kafamızda.
TÜRKÇE, ALMANYA’NIN SANATSAL MİRASINDADIR
– Sitenizde ve tanıtım spotlarınızda, ilk görüşmelerinizde hep “Cumhuriyet Türkçemizden hareketle, Almanya’da herhangi bir ayrılıkçılığı değil, Almanya’ya ve onun ilerici birikimine entegre, hümanist ve dostluğu, ortak yaşamı simgeleyen bir zenginleştirmeyi amaçladığınız” vurgulanıyor. Yeni bir tür “kültür haberciliği” yapmaya talipsiniz. Fakat AfD de adım adım Berlin’de iktidara yürüyor. Bu koşullarda sizi ve Türkçeyi, Türkiye kökenli kültürü neler bekliyor? Neler yapmak gerekiyor?
HÜSEYİN SITKI – Evet, Almanya’da maalesef özellikle göçmen karşıtı politikalar yükselişte. Çok endişe verici. Kaygılıyız. AfD ve benzeri aşırı hareketler, çok kültürlülüğü ve farklı dilleri hedef alıyor. Bu koşullarda bizi çok zor bir süreç bekliyor, ama ben tam da bu yüzden “Yeni Kültür” gibi projelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Türkçeyi ve Türkiye kökenli kültürü sadece bir göçmen kimliği içerisinde sıkıştırmadan, Almanya’nın entelektüel ve sanatsal mirasına katkı sunan bir parça olarak konumlandırmalıyız.
Bu da ancak kültürel üretimle ve özgür bir tartışma ortamıyla mümkün olabilir. Bunun için de çok çalışacağız ve demokratik, ilerici ve herkesi kapsayıcı bir kültürel anlayışı gündeme getirmeye devam edeceğiz.