Batı Avrupa’da, Türklerin, Türkiye kökenli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı hemen her yerleşim biriminde, düzenli olarak yayımlanan, idari ve yayın merkezleri Türkiye’de olmayan Türkçe gazete ve dergiler, Avrupa’daki Türkçe gazetecilik açısından çok önemli. Öyle olduğu için, Avrupa’daki Türkçe iletişimin geleceği açısından da çok önemliler.
Bunların öncüsü Hürriyet. Londra’da ilk yayımlandığında yıl 1894 idi. Paris ve Cenevre başta olmak üzere çeşitli Avrupa merkezlerinde 19’uncu yüzyılın sonu, 20’nci yüzyılın başında yayımlanan gazete ve dergilerle, şimdikiler arasında elbette birçok fark var. O gazete ve dergileri yayınlayan kişiler, çoğunlukla ülkelerini siyasi nedenlerle terk etmiş ya da ülkelerinden siyasi nedenlerle sürülmüş Osmanlı aydınlarıydı. Kimi Türkçe, kimi de Avrupa dillerinde çıkardıkları dergi ve gazetelerle, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi muhalefetin bir parçasıydılar. Muhtemelen yaşadıkları ülke yönetimlerinin Osmanlı’ya yönelik politikalarının da. O dönemlerde Osmanlı’yla sıkı ittifak içindeki Alman İmparatorluğu’nda bu tip yayıncılık faaliyetinin görülmemesinin bir nedeni de bu. Berlin’de 1917’den itibaren yayımlanan Türkçe ve Almanca dergi “Die Neue Türkei” ise, iki ülkedeki siyasi iktidarlara itiraz etmeden, iki ülke ve halkları arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini hedefliyordu.
O zamanki gazeteleri elbette sayıları, eriştikleri okur kesimi açısından bakıldığında, şimdikilerle karşılaştırmak mümkün değil.
Ama, yüzyıl önce de Avrupa’da Türkçe yayıncılık vardı.
Günümüz Avrupası’nda da…
Günümüz Avrupası’daki Türkçe yayınlar, elbette 100 yıl önceki öncülerinden farklı.
Artık sadece kağıda basılan gazete ve dergilerden oluşmuyorlar. Çok sayıda internet portalı, televizyon ve radyo kanalı var. Ve bunların gazete ve dergilere göre ağırlığı artıyor.
Avrupa’daki Türkçe yayıncılıkta ağırlık, başta 1969’dan bu yana Avrupa’da günlük olarak basılıp dağıtılan Hürriyet olmak üzere, merkezi Türkiye’de olan Türkçe medyada. Bu yayın organları, göç sürecinin gerektirdiği dönüşümleri de yaşayıp, Avrupa’ya yönelik yerel içeriklerini arttırarak yayınlarını sürdürüyorlar. İçeriklerinin büyük bölümünün Türkiye’de hazırlanmasına rağmen, Avrupa’daki Türk toplumuyla ilgili haberlerin sayısı ve içerikleri giderek artıyor. Günlük yayımlandıkları için, Avrupa’yla ilgili yayınlarında süreklilik olduğu için, bu yayın organları, Türkçe yayıncılığın ağır basan yanı olmaya devam edecekler. Ama daha önemlisi, maddi güçleri, birikimleri, yaygın örgütlenmeleri ve yaygın profesyonel dağıtım sistemi içinde okurlarına ulaşmaları nedeniyle, uzun süre bu özelliklerini koruyacaklar.
Ancak, bunların yanında, Avrupa’ya Türkiye’den göçün ürünü olan ve bu süreçte ortaya çıkan, giderek yaygınlaşıp, gelişen yerel yayınlar da önemli. Her sayıları binlerce basılıp, bazen doğrudan ev adreslerine, çoğunlukla da Türk işyerleri, kurumlarında dağıtılan, Türkçe gazete ve dergilerle, merkezi Avrupa’da olan Türkçe internet portalları, televizyon ve radyo kanallarından söz ediyoruz.
“Avrupa’da Türkçe yerel medya” başlığı altında ele aldığımız bu yayınlar, hitap ettikleri kitle, dağıtıldıkları, eriştikleri alan, dağıtım ve erişim biçimleri, yayımlanma sıklığı, içerikleri ve kaliteleri, gazetecilik ilkelerine gösterdikleri özen açısından birbirinden çok farklılar.
Birçok açıdan çok farklı yayın organlarını, yayın pratiklerini, “Avrupa’da Türkçe yerel medya” başlığı altında bir kategori içine sokmak zor. Ancak mümkün.
ORTAK PAYDA TÜRKÇE
Ortak paydaları var. Dilleri Türkçe. Bazıları bulundukları ülkenin dilinde bölümler, ekler de içeriyor. Tamamen iki dilli çıkanlar da var. Türkiye’de değil, Avrupa’da hazırlanıyor ve yayımlanıyorlar. Yayıncıları, çalışanları Avrupa’ya yerleşmiş Türkiye kökenli göçmenler. Hitap ettikleri kitle Türkçe okuyan göçmenler, göçmen kökenli azınlıklar.
Dağıtıldıkları alan, esas itibarıyla yayımlandıkları kent ve çevresi. Birkaç kenti içeren bölgeleri, eyaletleri ya da bir Avrupa ülkesinde dağıtılma hedefinde olanlar da var. Bunlar içinde bedava dağıtılan gazete ve dergiler en büyük yeri tutuyor.
İngilizcede “Free Newspapers”, Almancada “Gratiszeitungen” adı verilen bu gazetelerle ilgili Türkçede üzerinde uzlaşıya varılmış bir kavram henüz yok. Avrupa’daki Türkçe yaşamın özellikleri ve gerek hitap ettikleri kitle, gerekse içerikleri dikkate alarak, bu yayınları “yerel” olarak tanımlıyoruz.
Bunlar gazetedir. Bu gazeteleri çıkaranlar da gazetecidir.
Aslında Belçika’da yayınlanan “Binfikir”, Danimarka’da yayınlanan “Haber”, Almanya’da yayınlanan “Merhaba”, “Toplum” gibi gazete ve dergileri eline alan herkesin de böyle düşündüğü, düşüneceği tartışmasızdır. Onların büyük gazetelerden farkları, bedava dağıtılmalarının yanı sıra, genellikle aylık olarak yayımlanmaları.
Bedava dağıtıldıkları için “Bunlar gazete sayılmaz!” diyenler var. Avrupa ülkelerindeki “bedava gazeteler” için bu tez tartışılabilir. Ancak Türkçe gazete ve dergiler için, bu tezi tartışmaya gerek yok. Onların, potansiyel okurlarına, var olan gazete bayii sistemi aracılığıyla ulaşarak satışa sunulmalarının maliyeti çok yüksek. Satışa sunuldukları takdirde, en azından masraflarını çıkarabilecekleri tek yöntem yaygın bir abonelik sistemi. Ancak Türkçe gazete okurunun, Avrupa’daki çok yaygın gazete abonelik sistemiyle arası olmadığı için, bu yöntemden de yararlanamıyorlar. Onlar için tek yol kalıyor. Türklerin yoğun olduğu ortamlarda, işyerleri ve kurumlarda bedava dağıtılmak. Biraz daha sistemli çalışıp, tespit edebildikleri Türklerin posta kutularına dağıtmaya da çalışanlar da var.
Elbette, gazeteyi bedava dağıtmanın ve sadece ilan geliriyle ayakta kalmaya çalışmanın ağır bedelleri de var. İçeriklerin hazırlanması için ayrılan bütçeler giderek küçülüyor. Doğal olarak bu içerik kalitesinin gerilemesine yol açıyor. Üstelik hazırlanması için ne kadar masraf yapılırsa yapılsın, ciddi içeriklere bir ödeme yapmadan ulaşma alışkanlığı toplum içinde yaygınlaşıyor. Burada bir paradoks var. Aslında internetin yaygınlaşması nedeniyle büyük medyayı da ilgilendiren ciddi bir açmazla karşı karşıyayız. Ve bu açmaza karşı şimdilik tek çözüm yolu, her yayın organının ciddi ve özgün içeriklerle okurlarının huzuruna çıkması.
Bu gazete ve dergiler, habercilikteki iddiaları, gazetecilik ilkelerine bağlılıkları, Türkçeye özenleri, düzenli olarak yayımlanmaları, özenli sayfa düzenleriyle, Avrupa’daki Türkçe yayıncılığın önemli bir bölümünü, dinamik bir kesimini oluşturuyorlar. İçlerinde çok iyi yayıncılık yapanlar var. Bunların sayısı azdır. Az iyi ve kötü yayıncılık yapanlar da. Bunların sayısı çoktur. Tıpkı büyük medyada olduğu gibi.
Yukarıda ortak yanlarını sıralarken değinildi. Bunların yayıncıları da okurları da göçmenler. Büyük bölümü zaten göçle, göçmenlerle ilgili içeriklerle yayın hayatına başlamıştı. Diğerlerinin de göçle, göçmenlerle ilgili yayın içerikleri giderek artıyor. Göç veren ülkeden çok, göç alan ülkelerdeki siyasal, kültürel, sosyal gelişmelerle ilgili içerikler de.
Bu yayınların öncüsü 1964 yılında Federal Almanya’da hükümetin desteğiyle çıkan “Anadolu” gazetesi oldu. Kamusal radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınları (Köln Radyosu gibi) onu izledi. IG Metall gibi büyük sendikalara, DGB gibi sendikal çatı kuruluşları, Türkiye kökenli üyeleri için düzenli Türkçe yayınlar çıkardılar. Türkiye merkezli gazeteler birbiri ardına Avrupa’ya yerleşirken, Avrupa’ya yerleşik Türk gazeteci ve yazarlarının yayın projeleri de oldu. Yüksel Pazarkaya’nın yayımladığı edebiyat ve kültür dergisi “Anadil” gibi.
12 EYLÜL SÜRGÜNLERİNİN KATKISI
Türkiye’deki 12 Eylül askeri darbesinin ülke dışına sürüklediği binlerce insanımız içindeki gazeteci ve yazarlar, Türkiye’deki siyasal yaşama odaklı yayın projeleriyle, Avrupa’daki Türkçe medyanın tarihinde yer aldılar. Türkiye’nin çeşitli nedenlerle onların büyük çoğunluğunun yaşamlarının odağından uzaklaşması, bu kalemlerin Avrupa’daki yerel medyanın gelişimine azımsanmayacak katkılarda bulunmalarına neden oldu. Sadece yazarak, gazete çıkararak değil. Okuyarak da. Onların, aileleriyle Avrupa’da yerleşik hayata geçmeleriyle, Türkçe iletişimde ısrarlı kesimler gelişti, genişledi. Bu arada Türkiye’den klasik göç de sürüyordu.
Almancayı günlük yaşamında kullanabilen, ancak Almanca gazete okuyacak düzeyde olmayanların sayısı, kimilerinin beklediği gibi azalmadı. Belki artmadı, ancak aynı düzeyde kaldı. Paralel olarak Türk kökenlilerin kurduğu dernekler ve diğer örgütlenmeler aracılığıyla yürütülen sosyal faaliyetler de artıyordu. Almanca medyanın bu etkinliklerin haberleşerek, topluma ulaşmasına katkısı olmuyordu. Büyük gazeteler de, Batı Avrupa’nın birçok kent ve kasabasındaki binlerce Türk derneğinin, çalışmalarını haberleştirmesi mümkün değildi. Yerel olarak çıkacak gazete ve dergilere, ilan verip, onların ayakta kalmasına sağlayabilecek özel şirketler de gelişiyordu. Sonuçta, yerel gazete ve dergilerin sayısı arttı, içerikleri zenginleşti. Okur sayısının artması, farklılaşması etkisini gösterdi. Elbette bazıları baştan itibaren güzel ve özenli Türkçeyle çıkıyordu. Baştan itibaren öyle olmayanlar da, zamanla buna önem vermeye başladılar.
Ömürleri uzamaya başladı. Gerçi halen çoğunun ömrü kısa sürüyor. Ancak, düzenli olarak yayınlanıp, 20 yılı geride bırakanlar da var.
Avrupa’daki Türkçe yerel gazetelerin bir diğer ortak özelliği de, şimdiye kadar kayda değer bir araştırmaya konu olmamaları. Avrupa’daki Türkçe iletişimin varlığı, gelişimi, geleceği üzerine araştırmalarda, sadece Türkiye merkezli medyanın ele alınması elbette normal. Ancak, ulaştıkları kitleler yüzbinleri, hatta milyonu bulan bu yayınların da en azından Avrupa’daki Türkçe iletişimin bugünü ve geleceğindeki rolleri açısından araştırılmaları gerekiyor. Elbette ciddi bir ilan mecrası oluşturdukları için sektördeki ağırlıklarının da.
Onların esas alındığı araştırmalar yok. Ancak, onların Avrupa’daki Türkçe medya içindeki ağırlıkları, Avrupa’daki Türkçe toplumu için önemleri açısından söylenebilecek şeyler var.
Dağıtımları geliştiği, okur sayısı arttığı için yerel yönetimlerin dikkatle takip ettiği, yerel yöneticilerin yazı bile yazdığı, dolayısıyla ürünlerini, hizmetlerini tanıtmak ilan verenlerin kapılarını çaldığı yayınlar haline geliyorlar.
Zaman zaman Türkiye’de de okunuyorlar. İlgi çekiyorlar da. Merhaba gazetesinin Avrupa’daki anadil hakkındaki “İnadına Türkçe” vurgusuyla sürdürdüğü kampanya, Türk gazeteciliğinin büyük isimlerinden Altan Öymen’in de dikkatini çekmişti. Öymen, Radikal gazetesindeki köşe yazısında, Türkiye’deki Kürtçeyle ilgili tartışmalara değindikten sonra, Almanya’daki Türklerin anadilini öğrenme, öğretme, konuşma hakkına, Merhaba’nın vurgularıyla işaret etmişti.
Sadece haberleriyle değil, diğer içerikleri de gelişiyorlar. Örneğin Toplum (Hessen) gazetesi, Avrupa’daki emeklilikle ilgili işlemlerden, kira hukukuna, okurlarının çeşitli konulardaki sorunlarına çözüm önerilerine, sorularına yanıtlara geniş yer veriyor.
Yukarıda, bu sektöre yönelik bilimsel araştırmaların olmadığına değinmiştik. Ancak bu konunun önemini bilenler de var. Örneğin Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB), Frankfurt, Stuttgart ve Brüksel’de düzenlediği toplantılarla yıllar önce bu konuda ilk adımları atmıştı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin 2005 yılında gerçekleştirdiği “Yurt Dışı Türk Medyası” konulu sempozyum da bu adımlardan sayılabilir ve ATGB’nin toplantılarından sonradır.
YEREL BASIN SORUNSUZ MU?
Avrupa’daki Türk toplumunun haber, bilgi, eğlence ihtiyaçlarını karşılayacak, Türkçeyi yaşatacak, kültür ürünleri olarak bu gazetelerle ilgili ciddi sorunlar var. İçerik kalitesi ve Türkçeye özen gösterme bakımından, çok kötü durumda olanlar var. Gazetecilik sorumluluk ve ilkeleri açısından da durum öyle.
İlan verenlere bağımlılık nedeniyle, güvenirlik açısından sınıfı geçemeyeceklerin sayısı halen çok yüksek. Ciddi ön hazırlık yapılmadan yayın hayatına atıldıkları için yayın ömrü kısa sürenlerin sayısı da yüksek.
Ama tüm zayıf yanlarına, eksikliklerine rağmen, bu gazete ve dergiler önemlidir. Binlerce kişinin bulundukları toplumlarla, kendi anadilleri aracılığıyla ilişki kurmalarını sağlıyorlar.
Avrupa’daki Türkiye kökenli toplumun nüfusu artıyor. Ancak Türkçeyi aktif olarak kullananların, yani gazete, dergi gibi klasik yayın organlarının tüketicilerinin sayısı artmıyor. Aksine azalıyor. Yeni kuşaklara Türkçe öğretilmiyor, Türkçe öğrenim geriliyor, geriletiliyor.
Tüm sorunlara rağmen, Türkçe yerel medya direnerek, ayakta kalıyor…
Sonunda Türkiye’deki siyasi iktidar da onların etkisinin ve öneminin farkına vardı. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün geçmiş yıllarda Köln’de gerçekleştirdiği “Türkçe Yayın Yapan Medya Kuruluşları” toplantısı bunun işaretiydi. Toplantıda, bu yayınlarda görevli gazetecilere, sarı basın kartı verileceği ve kart için istenen koşulların, bu gazeteciler lehine kolaylaştırılacağı duyuruldu. Bir yayın organının tüketicisine ulaşmak üzere dağıtıma sunulduğu ana kadarki tüm hazırlık, üretim aşamalarında görev alan herkes, kendilerini gazeteci olarak tanımlıyorlarsa, gazetecidirler. Onlara bu durumlarını belgeleyecek basın kartı verilmesinin kuşkusuz hem pratik, hem de sembolik değeri yüksektir.
Ancak, basın kartından önce halledilmesi gereken şeyler de var..
Evet, “Avrupa’da Türkçe yerel medya” kategorisindeki bu yayınlar önemlidir.
Türkçe oldukları için önemlidirler.
Yerel medya her zaman önemli olduğu için önemlidirler.
Sayıları az da olsa, bazıları uzun ömürlü olmayı başarmıştır. Bazıları başından beri öyleydi. Bazıları da uzun ömürlülüğün verdiği dirençle, bağımsızlık ve ilkeli gazetecilik açısından artık daha iddialılar. Bu durum çok önemlidir. Aynı şey Türkçenin daha güzel kullanımı açısından da geçerli. Türkçenin kullanımında gösterilen özenin arttığı kesindir. Burada da vurgulayalım. Elbette bazıları başından beri ileri derecede duyarlıydı. Önemlidirler. Ama yeterli değil. İlkeli gazetecilikte direnişin güçlenmesi gerekiyor.
Avrupa’nın geleceğinde Türkçe iletişimin gelişerek, var olması için de direnmek gerekiyor. Bu direnişin kendisi önemlidir. Direnenler de…
Böylece hem gazetecilik, hem Türkçe güçlenerek, gelişebilir. Bu gelişimin, Avrupa ülkerinde yaşayan Türkiye kökenli insanların, Türkçe’yi kullanan insanların, yaşadıkları ülke insanlarıyla eşit haklara sahip olmaları, özgür, eleştirel, bilgili insanlar olarak hem kendilerinin, hem de yaşadıkları ülkelerin geleceklerini güzelleştirmesiyle güçlü bağlatısı vardır.
Gazetecilik bir doğruyu söyleme mesleğidir. “Bilgiyi araştırma, edinme ve yayma” hakkı, başında ilkeli gazetecilik olan süreçlerde gerçekleşebilir.
Doğruların söylenmesi önemlidir. Ama doğrunun hangi dilde söylendiği de. İnsanlık farklı dilleri kullandığı sürece, Türkçe de iletişim ve kültür dili olarak yaşayacaktır.
Avrupa’da da.
Doğruların Avrupa’da da Türkçe söylenmesi önemlidir.
GÜRSEL KÖKSAL – FRANKFURT