Ruhi Su’nun en güzel kızı ve belki de tek öğrencisi Sümeyra, 5 Şubat 1990’da Frankfurt’ta bu dünyaya veda etmişti. Bir kötü şaka gibi aniden başlayan sürgüne fazla direnemedi. Fakat 1985’te yakalandığı amansız hastalığa rağmen ayakta durabildiği sürece “gurbette” konserler verdi, türküler söyledi. Hep müzik için yaşadı.
Halen Frankfurt’ta yaşayan eşi Hasan Çakır, Sümeyra’nın yeni yaşlarını farklı etkinliklerle kutlamak istediğini, ama bunun için kendi çabasının yeterli olmayacağını söylüyor. Sümeyra ile geçen yıllarını kitaplaştırma çalışmalarını da sürdüren Çakır, özellikle genç müzik insanlarımızı bir yeni yola çağırıyor, Fazıl Say ve sonraki kuşakları Ruhi Su’nun Sümeyra’nın de eşliğinde açtığı yolu tamamlamaya, hatta buradan hareketle yeni yollar açmaya davet ediyor. Hasan Çakır, “Umarım bu yıl bu doğrultuda atılacak yeni adımlara da sahne olur. Sümeyra’nın Ruhi Su’nun vasiyeti saydığı en büyük arzusu da gerçekleşir” diyor.
– Sümeyra nasıl bir şok yaşadı? Sonuçta hayatında belki de hiç beklemediği bir anda sürgün gerçeğiyle yüz yüze kalmış oldu?
HASAN ÇAKIR – Berlin Kreuzberg Belediyesi’nin düzenlediği Nâzım Hikmet Haftası’na davetli olarak gelmişti. Davetliler arsında Ruhi Su, Meral Taygun, Ali Ekber Çiçek de vardı. Beraber gelmiştik. Fakat 12 Eylül’le birlikte DİSK Maden-İş Korosu hakkında tutuklamalar başlatıldığını öğrenince bir süre Berlin’de kalma kararı aldı. Hatta Ruhi Su da dönsün mü dönmesin mi diye tartıştık falan, ama Ruhi Su dönmek istedi ve beraber döndük. Sümeyra Almanya’da kaldı… Ben, bir yıl sonra sonra yeniden Almanya’ya geldim tabii…
– Anılarınızı kaleme aldığınızı, yayımlamak istediğinizi biliyoruz. Birinci elden sormuş olalım: Müzikle ilgili neler planladı Sümeyra burada?
HASAN ÇAKIR – Çok şey… Türkü albümleri… Sümeyra’nın üzerinde çalıştığı bir çok türkü albümü vardı… Kadınlarımızın Yüzleri, Allı Turnam albümleri yıllarca süren bir araştırma ve çalışmanın ürünleriydi. Gülün Elinde, Vardar Ovası, Serçelerin Süvarisi (Suware Çucikan), Çocukların Dileği, Aptal Şarkı, Kıyamet, Türkülerle İnsan Hakları Bildirgesi gibi türkü albümleri üzerinde çalışıyordu… Bu çalışmalardan bir ikisini ben daha sonra yayımladım. Vardar Ovası, Gülün elinden, Suware Çuçikan (Serçelerin Süvarisi)…
Sümeyra’nın mutlaka yapmak istediği işlerden biri de, Ruhi Su türkülerini notalama ve uygun olanlarına piyano eşliği tasarlamaktı. Bu konu üzerinde uzun uzun Ruhi Su ile telefonda konuştuklarını hatırlıyorum. Yani bu iş Ruhi Su’nun bir tür vasiyeti, verdiği bir görev gibiydi. Sümeyra’ya göre, Ruhi Su’nu türkü söyleyişi, yani tarzı, türkü söylemede gerçek anlamda bir yenilikti. Ruhi Su, türküleri işliyor, birinci sınıf bir ustalıkla bir sanat eserine dönüştürüyordu; evrensel klasik müziğin büyük ustaları gibi halk türkülerini işliyordu. Onların notaya döktüğü işi sesiyle yapıyordu… Sümeyra için Schubert’in, Schumann’ın “Lied”leri ne ise Ruhi Su türküleri de o idi ve en önemlisi Türkçe söylemenin kuralları Ruhi Su’nun söyleyişinden çıkacaktı… Sümeyra, Ruhi Su’nun ve onun yeniden yarattığı türkülerin uluslararası müzik dünyasındaki yerini alması gerektiğini düşünüyordu. Bu ise ancak Ruhi Su türkülerinin notaya alınması, ses sanatçılarının repertuarına girmesiyle mümkün olacaktı… Evet, bu iş Sümeyra’nın çok önem verdiği işlerden biriydi. Ömrünün son yıllarında kendini tamamen bu işe vermişti diyebilirim. Ruhi Su türkülerini notaya alıyor ve uygun bulduklarını piyanist Vera Sebastian eşliğinde deniyordu. Hatta bu işi bizzat yapmayı hedefliyordu. O nedenle Frankfurt Goethe Üniversitesi’nin Müzik Bölümü’ne yazıldı… Dediğim gibi, Sümeyra’nın Vera Sebastian’la birlikte verdiği konserlerde piyano eşliğinde söylediği Ruhi Su türküleri de var. Denk gelirse bunları bu yıl bir albümde derlemek istiyorum… Tabii Sümeyra’nın bu işi de daha işin başında kesintiye uğradı.
– Hastalığı nedeniyle mi?
HASAN ÇAKIR – Evet, o da bütün bu işleri engelledi tabii… Sümeyra, Ruhi Su türkülerini dünyadaki her ses sanatçısının repertuarına alabileceği bir duruma getirmek istiyordu. Sözgelimi, ünlü Alman Bariton Dietrich Fischer-Dieskau tıpkı Schubert’in, Mahler’in “Lied”leri gibi, Yunus Emre- Ruhi Su, Karacaoğlan- Ruhi Su veya Nâzım Hikmet-Ruhi Su türküleri de söyleyebilmeliydi… Bunun için Ruhi Su türkülerinin her şeyden önce notaya alınması gerekiyordu… Ne yazık ki bu iş kesintiye uğradı. Hastalığın etkisi oldu bu kesintide tabii. Bu iş için büyük zaman gerekiyordu, o geniş zamana hiç sahip olamadı Sümeyra… Bir de konserler elbette… Sürekli konser veriyordu Sümeyra. Sendikaların, barış hareketinin, siyasi partilerin düzenledikleri festivallere, toplantılara davet ediliyordu. Bu da çok zaman alan bir işti… En son Aschaffenburg kentinde bir konser verdi, çok güzel bir konserdi…
– Bir büyük iş kesintiye uğradı ve Ruhi Bey’in verdiği görev ve vasiyeti yerine getirilemedi. Peki, bu anlamda Sümeyra bir “başarısızlık” mı yaşadı?
HASAN ÇAKIR – Hayır… Büyük iş bitirilemedi, ama Sümeyra bu işi başlattı. Yani, yapılması gereken iş ortada… Şimdi bu işin tamamlanması, başarılması gerekiyor…
– Ruhi Su’nun, Sümeyra dışında bir öğrenci yetiştiremediği de söylenir. Sümeyra da Ruhi Su döneminin bir parçasıydı. Sonrasının değil. Zaten Ruhi Su’nun vefatından sonra 5 yıl yaşadı Sümeyra. Burada da bir kesinti yok mu?
HASAN ÇAKIR – Tabii var. Ruhi Su, çorak toprakta akan bir su gibiydi. Onu anlamak ve anlatmak, aslında Türkiye aydın tarihini da anlamak ve anlatmak demekti. Ruhi Su’yu dinlemek sadece aydın olmak da değil, bir halkı anlamanın yoluydu. Bu, büyük bir aydınlık yoldur. Bizim aydınımız gerçi Ruhi Su’yu sevdi, tanıdı, ama onu tanıtıp ileriye taşıyamadı. Olmadı o iş. Gerçekten de 60’larda ve 70’lerin başında aydın olmak Ruhi Su’yu sevmek ve anlamakla eşdeğerdeydi… Müzik dünyamızda Ruhi Su’nun ve Sümeyra’nın atılımı, henüz tam bilince çıkamamış bir olumlu başlangıç olarak kalmıştır. Ruhi Su’yu sevenlerin çabaları yetmiyor… Artık galiba genç kuşak bestecilerimizin, ses sanatçılarımızın, konservatuarlarımızın bu işi ele alması gerekiyor. Sümeyra’nın başlattığı işi sürdürmek, tamamlamak gerekiyor. Ruhi Su türkülerini güncellemek, bu kesintiyi ortadan kaldırmak lazım… Halkı anlamanın ve anlatmanın en doğru yoluydu Ruhi Su. Şimdi bir Ruhi Su rönesansının zamanıdır.
– Sümeyra istediği gibi yaşadı, ama mutsuz mu öldü?
HASAN ÇAKIR – Tabii mutlak bir mutluluk yok. Mesela güzel bir konserden sonra, tabii ki çok mutluydu. Ama sürgünde, asıl büyük kaynaktan, yurdundan koparılmıştı. Yalnız bir şey onu teselli ediyordu: Buradaki Türkiyeli insanlar ile buluşuyordu ve konserlerine ilgi hep büyüktü. O anlamda pek de yalnız değildi. Bir toprak bulmuştu burada da. Ama ne olursa olsun, yurdundan koparılmış olmak, 12 Eylül engeliyle yaşamak, çok huzursuz edici bir şeydi. Küçük mutluluk anları, konserler mesela yaşadı, ama yapabileceklerinin hepsini yapamadı. Başladığı işlerin çoğu yarım kaldı… “Kırmızı gül sende kaldı tamahım” diyor Sümeyra’nın söylediği bir türkü.